Ender's Game (Uzay Oyunları)

Yazının güncel yeri için...
http://www.kurgu-bilim.com/enders-game-uzay-oyunlari/

Bazı eserler onlarla olan kişisel bağlarımız nedeniyle diğerlerinden ayrılır. Ender's Game benim için bu kategoride yer alan bir eser.
Ender's Game ile hikayemi kronolojik olarak anlatmak istiyorum bu sebeple..
Yıl 2008..Ankara'dan İstanbul'a taşınmışım. Birçok güzel hatırayı, sevdiğim işimi ve arkadaşlarımı geride bırakmışım. En önemlisi de Rama'yı ve Vakıf serisini okuduğum şehirden ayrılmışım. Bana sevdiğim herşey Ankara'yı anımsatırken bir yandan da İstanbul'la sıfırdan bir bağ kurmaya çalışıyorum.

Güzel bir iş yerinde çalışmaya başlamışım ve kafa dengi arkadaşlarım var.. İlk defa bu kadar benzer zevkleri paylaştığım insanlarla beraberim. Ama Ankara özlemim hala had safhada.

Günün birinde, o kadar kısa sürede en sevdiğim ve en çok yakınlaştığım arkadaşlarımdan biri olan Yunus, bana Ender serisinden bahsediyor. "Düşünsene bu eser Hugo ve Nebula ödüllerini aynı anda alan ilk bilimkurgu eseri"diyor bana. Kendisi de okumamış, Genel Müdürümüzden öğrenmiş bu seriyi. Patronumuz da bir bilimkurgu fanıymış meğer. Şirketin adındaki "Tron" kelimesi "Tron Legacy"den geliyormuş ayrıca da. Vay be diyorum olabilecek en doğru yerdeyim.



Serinin hemen edindiğim ilk iki cildi - yani Ender'in Oyunu ve Ölülerin Sözcüsü - ve sonrasında tükenmiş oldukları için sahaf sahaf gezip bulamayıp her biri için birer yıl beklediğim 3. ve 4. ciltleri ile İstanbul'a adaptasyonum tamamlanıyor. Artık Ender serisini okuduğum şehrimi daha çok seviyorum.



Yıl 2011, soğuk bir aralık akşamı. Ben "Tron" şirketinden sonra çalışmaya başladığım ikinci kurumdan da ayrılıyorum. Hiç istemeyerek bu sefer - bundan iki yıl sonra Gezi'de neden patladıysa insanlar o nedenle tam da..Beni mutlu edebilecek çok az şeyin olduğu bir akşam internette amaçsızca gezinirken görüyorum Ender serisinin ilk kitabının filminin çevrildiğini. Çok mutlu oluyorum tabii ama daha iki yıl var. Nasıl geçecek onca zaman.


Bir şekilde geçiyor..Aklımın bir köşesinde bu tarih kazılı. Yavaş yavaş reklamları çıkmaya başlıyor, afişini görüyorum. Ve filme bir ay kala, iki yıldır görmediğim Yunus'tan mesaj alıyorum. Konu belli tabii ki. Birlikte gitmeye karar veriyoruz filme. Sonra Yunus'un ilk kitabı daha yeni okuduğunu öğreniyorum şaşırarak :) Ama daha iyi, bilgileri daha taze, ben okuyalı 5 koca yıl oldu, ayrıntılar kafamda değil.



Film haftası kendimizi telkin ediyoruz. Kitap uyarlamaları o kadar iyi olmaz, şu ana kadar çok azını beğendim vs. diyerek, filmin pek de iyi olmayabileceğine hazırlanıyoruz. Yönetmen Gavin Hood'u pek tanımasam da X-men Origins'in yönetmeni olduğunu da biliyordum ve açıkçası o filmden pek de hoşlanmamıştım. Bu da beklentimi minimuma indirmeme neden oluyor. Bir yandan da serinin 6.45 yayınları tarafından yakın zamanda yayınlanan Savaş Okulunda Yılbaşı adlı kitabını okuyorum Ender'in dünyasına geri dönebilmek için.



Ve sonunda büyük gün geldi. Eşim, ben ve Yunus filmi 3 farklı bakış açısıyla izledik. Kitabı hiç okumayan, kitabı yıllar önce okuyan ve kitabı yeni okuyan olarak :) Yunus ve ben filmi çok beğendik, eşim ise kitabı okumadığı için bazı kısımlarını havada ve tam oturmamış buldu, bazı bölümler ona saçma geldi. Biz o kısımların üzerinde kitabı okuduğumuz için pek durmadık ve boşlukları doldurduk sanırım. Ama kitabı okumayan birinin bakış açısını öğrenmek de faydalı oldu.

Filmi ve kitabı hiç bilmeyenler için kısaca konusundan bahsedeyim. Formic  - Türkçe çeviride Böcek - olarak adlandırılan uzaylı bir ırkın saldırısı, 70 yıl kadar önce dünyayı büyük bir felakete sürüklemiş, milyonlarca insanın ölümüne, şehirlerin yok olmasına neden olmuş. Böceklere karşı dünya korkunç bir mücadele vermiş ve sonunda onların saldırısını engellemişler. Ancak hala Böceklerin dünyaya dönmesinden, dünyayı kendi kolonileri haline getirmelerinden korkuluyor. Bu ırkla iletişime geçmenin bir yolunun olmadığı, tek amaçlarının dünyayı ele geçirmek olduğu farz ediliyor.



Mazer Rackham adı verilen kahraman tarafından kurtarılan dünyayı, yeni bir saldırı olursa koruyacak yeni bir kahraman lazım. Bu sebeple ırk, din, milliyet ayırt etmeden dünya üzerindeki en zeki çocuklar Savaş Okulu tarafından bulunuyor ve çok küçük yaşlarından itibaren uzayda dünyanın yörüngesinde yer alan okulda eğitilmeye başlanıyor. Ender bu çocukların içinde en iyisi. Yaklaşan savaşta yeni bir kumandan bulmaya da zaman yok. Ender'in çocukluğundan itibaren eğitilmesi, psikolojik, fiziki ve stratejik alanlarda verdiği zorlu sınavlar ve Böceklere karşı verilecek olan nihai savaş bu filmin asıl konusu.



Öncelikle filmin kitaba uygun ilerleyişi bizi çok memnun etti. İlk kitapta yer alan her olay tam olarak işlenmese de en önemlilerini filmde görebilmek, es geçilmemiş olmalarına şahit olmak sevindiriciydi. Oyuncuların karakterlerle uyumu çok başarılıydı, Ender için Asa Butterfield'in, Mazer Rackham için Ben Kingsley'in harika seçimler olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Bonzo'yu da aslına çok uygun buldum. Ender ve Petra'nın arkadaşlığı da çok güzel bir şekilde aktarılmış.





Savaş oyunlarının oynandığı yerçekimsiz savaş alanı ve savaş simülasyonları tam anlamıyla bir görsel şovdu. Benim kitabı okurken hayal ettiğimin ötesindeydi.



Kitapta küçük çocukların birbirlerine uyguladığı fiziksel ve psikolojik şiddetin filmde nasıl yansıtılacağını çok merak ediyordum. Psikolojik şiddetin ufak tefek birkaç örneğine şahit olsak da bunlar çocukça takılmalardan öteye geçemiyor ve film bu durumu çok başarılı yansıtamıyor. Ancak fiziksel şiddeti çok güzel bir dozda aktarmayı başardıklarını kabul etmek gerek. Kitaptaki şiddetin tamamını izlemek okuyan biri için bile fazla olabilirdi.

Çok beğenmeme rağmen yine de filmin, Ender'in psikolojisini tam olarak yansıtamadığını düşünüyorum. 3. çocuğun yasak olduğu bir dönemde, diğer iki kardeşi çok zeki olduğu için doğmasına izin verilen bir çocuk Ender. Her zaman kendisini bir fazlalık gibi hissetmiş. Kardeşi Peter'ın da bunda önemli bir payı var. Peter ve Valentine adlı iki kardeşi Ender kadar zeki olmalarına rağmen Savaş Okuluna kabul edilmemişler. Nedeni ikisinin de komutanlık için duygusal anlamda yeterli olmamaları. Peter aşırı şiddet eğilimliyken Valentine aşırı derecede hassas ve duygusal. Ender'ın bu iki duygu durumunu dengelemesi bekleniyor. Filmde bir cümleyle geçilse de kitapta, Ender'in bu dengeyi bulmak için çabalaması çok daha derin bir şekilde ele alınıyor. Peter'dan çok fazla derecede şiddet gören Ender'in en büyük korkusu günün birinde Peter gibi olmak.


Eğer filmin devamı gelecekse önem taşıyan bir konu olan, Valentine ve Peter'ın dünyadaki siyasi çalışmalarına yer verilmemesi bir eksiklik kabul edilebilir. İkisi de kullandıkları takma isimlerle, daha çocuk olmalarına rağmen dünyayı etkileyecek siyasi makaleler yazıp asıl kimlikleri bilinmeden ünlü oluyorlardı ilk kitapta. Sanırım tamamen göz ardı edilen bir tek bu konu kalmış filmde.

Filmde Ender'in isminin kaynağından bahsedildiğini hatırlamıyorum. Her ne kadar filmin sonunda Ender ismini hak etmiş olsa da , Ender'in asıl ismi Andrew. Valentine küçükken Andrew diyemiyor ve Ender şeklinde telaffuz ediyor kardeşinin ismini.



Filmde uzaylılarla yapılan bir savaş olacağı ve Ender'ın bunda büyük bir rol alacağı zaten çoğu izleyici tarafından biliniyor. Bunun bilinmesine rağmen, kitabı okumayanları bekleyen iki adet sürprizin varlığından da bahsetmeli. Şaşırtıcı ve etkileyici bir son sizleri bekliyor.

Sonuç olarak kitabı okuyan ve okumayan insanların dahil olduğu bir ekip ile gittik sinemaya ve hepimiz beğenerek çıktık. İzlenmesi gereken bir bilimkurgu filmi olduğunu düşünüyorum.



Filme talep beni fazlasıyla şaşırttı. Bir önceki hafta, Thor'un ilk gösterimine yer bulamayıp ikincisine kılpayı kendimizi atar ve koca salonda tıklım tıklım izlerken, bu film Capitol Spectrum'un en küçük salonunda yayınlandı. Filme çok az süre kala, yer bulamayacağız kaygısıyla bilet almaya gittiğimizde küçük salonların çok sevdiğim yatan ve önünde puf bulunan koltuklarından en ortadan 3 koltuğu keyfimizce seçebildik. Filme girdiğimizde küçücük salonun yarısı boştu. Acaba Amerika'da kitabın yazarı Orson Scott Card'ın siyasi görüşlerini eleştiren ve bu sebeple filme talebi azaltan prostesto ülkemize de mi sıçradı diye düşündüm başta. Ama sanırım bırakın siyasi fikirlerini yazarı da eserini de tanıyan çok az kişinin olmasından kaynaklanıyor bu durum maalesef. Bir kere daha bilimkurgu severler olarak ne kadar azınlıkta olduğumuzu görmüş oldum üzülerek.

Etiketler: