Kesinlikle karamsar birşeyler okumam
lazım geliyordu. Madem dışarı çıkmıyordum, güvenli evimde
neşeli şeylerle vakit geçirmek istemedim hiç.
Uzun süredir Ray Bradbury’nin
iki kitabından birini seçip okumayı istiyordum. Yakma Zevki ve Resimli
Adam. En sonunda Resimli Adam’da karar kıldım.Vakti geldi
diyerek başladım...
Hemen ertesi gün farkettim ki Ray
Bradbury’nin ölüm yıldönümüydü. Böyle tesadüfler çok
oluyor benim hayatımda..Elimde olmadan bir anlam yüklüyorum ve iç
güdülerimin çok kuvvetli olmasıyla övünüp duruyorum. Kime ne
yararı var orası tartışılır elbette. :)
Kitap, tipik Bradbury romanları gibi
hemen beni kendine çekmedi tabii. Sizi bilmiyorum ama ben
Bradbury’nin dünyasına girmekte biraz zorlanıyorum. Ayrıca
benim alıştığım tarzda bilim kurgu da değil tarzı. Okurken
“şu anda okuduğum aslında bilim kurgu değil” diye düşünüyorum
çoğu zaman.. İçerisine uzay temalarının, farklı şehirler
yerine farklı gezegen adlarının serpiştirildiği, zamanımıza ve dünyamıza ait duyguları barındıran karamsar öyküler
genelde.
Bu noktada durup düşünmeden edemiyorum, Ayfer Tunç bilim kurgu yazsa benzer öyküler çıkabilir ortaya :)
Hatta çok uğraşmasına da gerek yok, Taş, Kağıt, Makas örneğin, Mars'ta kurulan bir kolonide geçiyor olabilir rahatlıkla.
Bir ara aklıma çok parlak olduğunu
düşündüğüm bir fikir gelmişti. Acaba günlüğümü yazarken
şimdiden 100 yıl sonra yaşıyormuşum gibi yazsam nasıl olur
diye. Tabii, sonra bu fikri uygulamak zor geldi bana ve bilinmeyen bir geleceğe erteledim (Bir Bradbury değilim elbette :) )
Bradbury öykülerinin içine dalmakta zorlansam da,
daldığımda da çıkmakta zorlanıyorum
Resimli Adamda da bu şekilde oldu..
Tabii onunla aynı anda okuduğum Tom Robbins'in B is for Beer kitabının da etkisi olmadı değil. Aklımı çelip duruyordu bir köşeden, ben daha eğlenceliyim onu bırak, beni oku diye. Birlikte okunmalarını kesinlikle tavsiye etmiyorum :) (Bilim Kurgu olmadığı için bu kitap kapsam dışında maalesef)
Resimli adamda bir büyük öykü var,
-ki bundan çok az bahsediliyor aslında, başında ve sonunda 15-20
sayfa kadar. Vücudunda dövmeler olan bir adam, dövmelerin gece
olunca hareket ederek geleceğe ait hayatlardan kesitler gösterdiğini
iddia ediyor. Daha sonra geleceğe ait olan bu öyküleri okumaya
başlıyoruz. Kısa kısa 18 tane öykü anlatılıyor büyük
öykünün içerisinde. Küçük öyküler birbirleri ile bağlantısız
olsalar da hepsi büyük öyküye resimli adamın vücudu ile
bağlılar. Bu şekilde bakılırsa bir roman olduğu düşünülebilir.
Ama aslında bir öykü kitabı.
Öykülerden beni en çok etkileyen
“Bitmeyen Yağmur” oldu. Öykü Venüs’te geçiyor. Venüs’ün
bitmeyen yağmurunda, araçları kaza yapan bir grup astronot
kendileri için güvenli ve yağmurdan korunabilecekleri bir yer
ararlar. Açıkcası insanların Venüs’te normal kıyafetlerle,
dünyadaymışçasına rahat nefes alarak, vurgulandığı şekilde
kafalarında şapka dahi olmadan yürüyebileceklerini pek
zannetmiyorum. Ama bu Bradbury öyküsü, önemli olan öykü, teknik
detaylara takılmayalım lütfen.
İnsanların asla dinmeyen bir yağmur karşısında nasıl çaresiz
olabileceklerini, neler deneyimleyeceklerini, nasıl
hissedeceklerini, gitgide delirmeye yaklaşmalarını ve ortamın
karamsarlığını öyle güzel aktarıyor ki sanki yağmur
damlalarını yüzünüzde hissediyorsunuz..
Bir Karadenizli olarak en
az güneşi sevdiğim kadar yağmuru ve kasvetli havayı da çok
severim, böyle havalarda Seattle’lı bir gruptan grunge dinlemek
gibisi de yoktur, tabii bir de kahve ve elinde atmosfere uygun bir
kitap.. Sanırım en çok bu öyküyü sevmemin nedenleri bunlar,
kendimi içinde çok kolay hayal edebilmem.
Bununla birlikte, kendilerini reddeden ve eserlerini ortadan kaldıran bilime karşı koyabilmek için Mars’a yerleşen fantastik kurgu yazarlarının savaşı –Sürgünler – oldukça ilginç bir öyküydü. Roket adam olan babasını 3 ayda bir gören 14 yaşındaki çocuğun hikayesi – Roket Adam – tipik bir Bradbury eseri gibi oldukça duygusal ve dokunaklıydı. Roket kazası sonucunda uzaya dağılan mürettabatın son saatlerine tanık olmak, kendileriyle, birbirleriyle ve hayatlarıyla hesaplaşmalarını okumak - Kaleydeskop – etkileyici ama çok da iç karartıcıydı.
Bu şekilde her biri uzayda, farklı
gezegenlerde, farklı yüzyıllarda geçen ama kahramanları bizler gibi
sıradan insanlar (astronot da olsalar onların da duyguları var :P) olan 18 tane öykü..
Resimli Adam 1969 yılında filme çevrilmiş. Imdb puanı sadece 5.9. Bu puan filmi
izlemek için çok motive etmedi beni açıkcası. Ama Bitmeyen
Yağmur öyküsünün olduğu bölümü izlemek isterdim. Benim
zihnimde canlandırdığım ortamla kıyaslayabilmek için.
İyi okumalar...
Etiketler: bilim kurgu öykü